2014 tarihli bir yazı Scaleup kavramına şöyle bir giriş yapıyor;
‘’Scaleup’lar. Bazıları onların inovasyonda yeni bir dalga olduğunu söyledi. Bazıları onlardan sürdürülebilir bir büyüme için ortak çaba olarak bahsediyor. Diğerleri onları inovasyon tekerleğinin dönebilmesi için (veya bazı startup ekosistemlerinin yanıp yok olmasını engelleyecek) tek yol olarak görüyorlar. Tamamı ve bundan daha fazlası doğru. Ama scaleup’lar hala açık bir tanımlamadan uzaklar.’’
Türkçede daha kendine karşılık bulamamış, startuphukuku.com yazarları olarak ise aramızda bu kavrama en yakın karşılığın ‘’ölçeklenmiş şirket’’ olduğu sonucuna vardığımız scaleup kavramı aradan 3 sene geçmesine rağmen ekosistem içerisinde kendisine hala kesin bir tanım bulamıyor.
Ama bu 3 senenin getirisi, açık bir tanımlama üretilmemiş olsa da, scaleup’ların veya türkçesiyle ölçeklenmiş şirketlerin genel özelliklerinden bahsedebileceğimiz kadar fazla örnek toplamamız oldu. Truphone, Auctionata, Letgo, 2011 öncesinden gelen en güçlü aday Spotify ve sayabileceğiniz daha onlarcası sadece Avrupa bölgesinden çıkan çok başarılı örnekler.
Bu örnekler sayesinde scaleup’ları anlatmak için genel bir çerçeve çizebiliyoruz. Öncelikle verilmesi gereken tanım ekonomiler içerisindeki uyuyan devler olarak adlandırıldıkları olmalı. Her ne kadar startup’lar piyasada yok ettikleri istihdamdan fazlasını yaratıyor olsalar da*, çoğu startup ekonomiye sürekli katkı sağlar hale gelmeden önce ürün-market eşleşmesi için çabalıyor, müşteri segmentasyonunu deneyimliyor ve pozitif katkı marjına doğru bir yolculukta oluyor. Kısacası doğurduğu yeni ihtiyacın veya farklı yaklaşımının temellerini güçlendiriyor. Ama scaleup’lar piyasanın tamamen farklı bir noktasında. Ürün-Market eşleşmesi tamamlanmış, hitap ettiği kişi ve pazarlar daha oturmuş ve risk almaya hazır startup’lar için kullandığımız terim böylece scaleup halini alıyor.
Startup’lar kendi başarı formüllerini yaratabilmek için yaptıkları yatırımlarda öğrenmeyi, deneyimlemeyi ve temel atmayı amaçlarken, Scaleup’lar paraya yatırım yapar hale gelebiliyorlar. Para parayı çeker derler ya, scaleup’ların belli bir noktada ölçeklenmiş olması, yine scaleup’ların makro düzeyde ekonomi ile startup’lara nazaran daha sıkı bir etkileşim halinde olması sonucunu doğuruyor. Bunu basit bir örnekle açıklamak gerekirse, hepimizin şikayetçi olduğu ”her şeyi yapan insan aranıyor” minvalindeki iş ilanları, scaleup’larda yerini gerçekten kalifiye eleman ihtiyacına bırakıyor. Şirket için büyümenin belirli bir odağı oluyor.
Aslında söz ettiğimiz şey idari ve ticari olarak ‘kazan-kazan’ bir ekonomik ilişki. Erasmus Üniversitesi, içinde bulunduğumuz sene içerisinde Hollanda’nın en değerli 250 scaleup’u hakkında bir rapor hazırlamış. Ekonomiye ve istihdama katkılarını incelemek için oldukça güzel bir kaynak.
Eğer raporu okuduysanız bir scaleup’ın ortalama 200 kişi için istihdam sağladığını görebiliyorsunuz. Kaba bir hesapla listedeki girişimlerin istihdama 35.000 ila 50.000 kişi civarında katkı sağladığını söyleyebiliriz. Aslında ekonominin uyuyan devleri denmesinin sebebi de sanırım bu potansiyelleri.
Reuters tarafından paylaşılan bir haber başlığı aynen şöyle;
‘’Startup’ları Boş Verin! Asıl Scaleup’ların Acil Yatırıma İhtiyacı Var!’’
Haberin devamında ise devlet tarafından ziyadesiyle desteklenen startup ekosistemi yerine scaleup’ları destekleyerek çok daha büyük bir ekonomik gelişme yaşanabileceği anlatılıyor. Tüm bu konsept yeni oturuyor olmakla birlikte büyük ekonomilerde yenilenen ekosistem mottosunun, girişimlerin ‘start’ ve ‘small’ tarafından ziyade ölçekleri üzerinde durmak yönünde şekillendiği söylenebilir. Türkiye’de bu konsepti, sayılabilir örnekleri dışında konuşmak için henüz erken ancak gelecek yıllarda daha sık konuşacağımız kesinlikle öngörülmelidir.
Sonuç olarak scaleup’lar; kendilerine yapacakları katkıyı, ekonomi içinde de gözle görülebilir bir katkıya dönüştürebilen şirketler olarak hayatımıza giriyorlar.