Açık Kaynak Yazılımları tam anlamıyla kavrayabilmek için en baştan alalım!
Yazı, grafik veya kod gibi dijital bir çalışma yaratıldığında, bu çalışma doğal olarak yaratıcısına ait bir telif hakkı koruması altında doğuyor. Bu durum ise yasaların bu eserlerin sahiplerine, üçüncü kişilerin eserleriyle neler yapabileceğini söyleme hakkı bulunduğunun kabulüyle sağlanıyor.
Yazılım (software) ise hukuken eser olarak kabul edilen yukarıda yazılı dijital çalışmaların birlikte veya ayrı ayrı, dijital verileri işleyebilen bir cihazda, cihazın konuşabildiği dile göre kodlanmış komutlar dizisi ile belli görevleri yerine getirebilmesini sağlayan ürünler olarak tanımlanıyor.
Günümüzde yazılım şirketleri, yazılımlarının bileşenlerini koruma altına alıyor ve telif hakkı korumasıyla özgün yazılımlar üzerinden milyonlar kazanıyorlar.
Copyright yani telif hakkını; üçüncü kişilerin yazılımların veya içinde bulunan eserlerin kullanılması, kopyalanması, değiştirilmesi veya ticari olarak yararlanılmasının önünde duran hukuki güvenlik olarak adlandırabiliriz. Bu linke tıklayarak, microsoft’un kendi ürettiği her türlü içeriğin nasıl ve kimler tarafından kullanılabileceğine dair hazırladığı bilgilendirme sayfasını bulabilirsiniz. Eser sahibi olarak Microsoft, birisi Microsoft ürünlerinden birine sadece atıf yapıyor olsa dahi, bu atfın nasıl yapılacağını bile kurallara bağlamış durumda.
Bu tarz korumaların marka ve değeri üzerinde inanılmaz bir etkisi olduğu kimse tarafından yadsınamaz bir gerçek. Peki, bütün bu hukuken eser olarak nitelediğimiz açık kaynaklı yazılımlar, üreten kişiler tarafından, niçin bilerek ve isteyerek topluma açılıyor?
Bütün telif hakları sizin elinizde olan bir yazılım yaratmak varken bireyler ürettikleri yazılımları niçin herkesin kullanımına açıyor olabilirler? Her iki sorumuzu da cevaplayabilmek için önce açık kaynak kodlarının ve yazılımların tanımına, gelişimine bakmak gerekiyor.
Açık kaynaklı yazılımlar, çok basit anlamda kaynak kodları herkese açık olan yazılımlardır. Kaynak kodları ise birçok kullanıcı tarafından neredeyse hiç görülmeyen, yazılımın nasıl işlemesi gerektiğini kullandığımız cihazlara söyleyen kodlar veya komutlar dizisinden oluşuyor.
Kaynak kodları herkese açık olan yazılımlar, her yazılımcı tarafından geliştirilebiliyor, öğrenmek için kullanılabiliyor, değiştirilebiliyor ve en önemlisi denetlenebiliyor. Ürettikleri yazılımlardan bir gelir elde etmek isteyen şirketlerin yanında, kişilerin ticari sır niteliğindeki bilgileri paylaşmak üzerine kurulu bu yaklaşımı bir devrim niteliği taşıyor.
Bu durumdaki her türlü iş için de bir kavramımız var;
copyleft yani telif müsaadeli işler.
Açık kaynak insiyatifi 2018 itibariyle 20.senesini kutluyor olacak. Global olarak yaygınlaşmasının üzerinden ise neredeyse 15 sene geçmiş bulunuyor. Bugün itibariyle bu kolektif olarak geliştirilebilen ve denetlenebilen yazılımları kullanan devletler, otomobil firmaları, mobil cihazlar ve çok daha fazlası mevcut. Piyasada gördüğünüz pek çok otomobil beyinlerini bir açık kaynaklı yazılım olan LİNUX üzerine inşa ediyor. Dahası, yine LİNUX temelli android işletim sistemleri sayesinde pek çok mobil cihaz da açık kaynaklı yazılımlar temelinde çalışıyor.
Gereken merakı uyandırabildiğimizi umarak, açık kaynak yazılımlar konusunda incelememize devam edelim. Yukarıda “açık kaynaklı yazılımlar, çok basit anlamda” diye başlayan bir cümle kurarak kavramı temel olarak incelemiştik. Ancak açık kaynak felsefesi bununla sınırlı kalmıyor. Çünkü açık kaynaklı yazılımlar, sadece kaynak kodlarına ulaşabildiğimiz yazılımlardan fazlasıdır. Yazımızda geçen devrim, felsefe gibi kelimeler de bunu ifade edebilmek için buradalar.
Bir yazılımın açık kaynak yazılım olarak sayılabilmesi için sadece açık kaynak kodlarına sahip olması değil bu linkten de ulaşabileceğiniz ve “açık kaynak ilkeleri” olarak adlandırılan 10 maddelik ilkeler listesine de uyumlu olması gerekiyor. Bu ilkeler yazılımın hiçbir kişi veya gruba ayrımcılık uygulamaması veya hiçbir kullanım alanının kısıtlanmaması gerektiği gibi toplumsal olarak yapıcı ilkelerin yanı sıra yazılımın bedava dağıtılabilir, çoğaltılabilir olması ve yazılımın kullanılacak olmasının başka yazılımları kesinlikle kısıtlamaması gerektiği gibi çeşitli alanları kapsıyorlar.
Peki ya lisans sistemi? Ne işe yarıyor, ne yapıyorlar?
Lisans sistemi, açık kaynaklı yazılım hareketi ve altında yatan felsefeyi geliştirebilmek adına hazırlanmış ve yazılım geliştiren kişiler tarafından ortak bir projeye katkı sunmadan önce üzerinde anlaşılması gereken bir yeniden uyarlama ve yeniden kullanabilme politikası olarak anlaşılmalıdır.
Yazının başından hatırlarsanız, yazılım içerisinde kullanılan bir parça veya kod veya komutlar dizisinin tamamı, bir telif hakkı koruması altında doğuyordu. Normal şartlarda telif hakkı size ait olan bir eserin herhangi bir şekilde kullanımını üçüncü kişilere aktarmak isteseydiniz de, yapacağınız şey bir lisans protokolü düzenlemek olacaktı. Sitemizde daha önce yayınlanan bu yazıda da görebileceğiniz gibi, bu husus belli prosedürlere tabidir.
Açık Kaynak hareketi ile birlikte yazılım sahipleri, tercih ettikleri ve açık kaynak ilkelerine uyumlu lisanslar vasıtasıyla bu telif hakkından vazgeçtiklerini ve yazılımlarının özgürce kullanılabileceğini kabul etmiş oluyorlar. Bu lisanslar aynı zamanda açık kaynak hareketinin devamının da güvencesi haline geliyor. Sonraki yazılarımızda detaylıca tanıtacağımız üzere, bazı açık kaynak lisansları yazılım ticari olarak kullanılsa, değiştirilse veya yazılımın üzerine bir şeyler eklense dahi her yeni versiyonun da bu lisansları kullanmasını zorunlu kılıyor. Yani başka bir deyişle, size tüm kodlarıyla sunulan bir yazılımı alıp, değiştirip, sadece sizin çıkar sağlayabileceğiniz bir hale dönüştürmenizi engelliyor.
Bu yazı serisinin devamında sizlere; açık kaynak yazılımların altında yatan felsefeyi anlatmaya devam edeceğiz. Sıkça kullanılan GPL, MIT ve APACHE gibi lisansların ne işlevler üstlendiklerini tanıtmaya çalışacağız.
Takipte kalınız..